Değişim, dönüşüm, yenilenme, yinelenme... Bu tartışma bir süredir devam ediyor, hepimizin malumu. Ancak zarf mazruf metaforundan öteye geçmediğini de şerh düşmekte fayda var.
Başta zikredilen kavramların önemi ve gerekliliği üzerine düşünmekte ve konuşmakta fayda var. Bu elbette kıymetli, ancak, mazrufa yani içeriğine dair konuşmamak, söylem üretmemek, öneride bulunmamak; kavramın anlamını boşa düşürdüğü gibi, gerçek anlamda var olan ihtiyacı da epeyce örseliyor.
Değişim veya yenilenme ihtiyacını görmek ve anlamak, bunu iddia haline getirmek bir değer gibi görünse de, sonrasında ortaya konan olgular ve devamındaki pratik hiçleştiriyor.
İdeolojik bir zemine oturmayan, gelecek perspektifi sunmayan, toplumsalı ortaklaştırmayan bir söylem, ivme yaratmaz ve nihayetinde çekişme söyleminin ötesine geçemez.
Ülkenin, içinde yaşadığımız sistemin, iktidarın yönetsel zorbalıklarının karşısına konumlanırken, ortaya koyduğumuz pratik ve öncesinde söylem oluşturma esas olmalı...
Oysa değişimi ilke ve değerler üzerinden oluşturmak yerine; kişiye, kişilere, gruplara ve isimlere indirgemek, başlarken zarfın içine değil, dışında kalmayı kabul etmek pratiği üzerinde yüründüğünün net göstergesi.
Toplumsal fayda, yeni yüzyıla girerken geleceğin inşası adına harcanması gereken enerjiyi harcamadan başka bir durumla geçiştirmek, iddia ettiğin şeyin de gerisine düşmektir.
Sürecin sonunda müstakil olanın daha anlamlı ve tutarlı kaldığı, zihinlerde eleştiri ve sorgulama olsa bile, güven ilişkisinin yeniden kurulmaya başlandığı; ortaya iddia koymaya çalışan ve geleceği şekillendirmek isteyenin ilk günkü heyecanını koruyamadığı bir noktaya evrilir.
İdeoloji ve ilkelerin, toplumsal çıkarın, demokratik işleyişin istenildiği ve bu yönde mücadele edildiği bir sistem, parti ve yapı için herkesin objektif bir değerlendirme ve çözümleme yapması zorunluluktur.