MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı, "bölgesel asgari ücret" dedi, ortalık karıştı.
Neymiş efendim, bu eşitsizlikmiş!
Oysa ki Türkiye, 1951-1974 yılları arasında gayet güzel bölgesel asgari ücret uyguluyordu. Peki, sonra ne oldu?
Anayasa Mahkemesi "eşitsizlik" diyerek bu uygulamayı kaldırdı.
Oysa sorarım size, her eşitlik adalet midir?
Eşitlik kulağa hoş gelir.
Evet ama adalet dengeyi getirir.
Herkese aynı davranmak adalet anlamına gelmez.
Mahkemelerde bile eşitlik değil, adalet aranır...
Bir genel müdürle, yeni işe başlayan bir memurun aynı maaşı alması “eşitlik” değildir, çünkü eşit ücret alırlarsa hakkaniyet olmaz...
İşte asgari ücrete de bu pencereden bakmalıyız.
İstanbul’da asgari ücretle geçinmek başka, Anadolu’nun küçük bir kasabasında aynı parayla geçinmek başka.
Bursa örneğini ele alalım.
Merkezde asgari ücretle yaşamaya çalışmakla dağ ilçelerinde yaşamaya çalışmak arasında dağlar kadar fark var. Merkezde kira 20 bin lirayı bulmuş, ulaşım desen ayrı bir dert, gıda fiyatları bile uçmuş durumda.
İşte Mahmut Asmalı’nın bölgesel asgari ücret önerisine bu pencereden bakmak gerekiyor.
Gayet makul bir öneri.
Asgari ücret, yaşam maliyetine göre düzenlenirse ne olur?
İşte o zaman adalet tesis edilir.
Yatırımlar da kırsal bölgelere kayar, çünkü orada yaşam maliyeti daha düşük.
Böylece, hem iş gücü hem de yatırımlar dengeli dağılır.
Sonuç olarak, bölgesel asgari ücret yalnızca bir ekonomik karar değil, aynı zamanda bir adalet çağrısıdır.
Eşitlik her zaman adalet değildir; adil olan, doğru olanı yapmaktır.